ve ona rağmen kirleniyordu dünya.. yıkıntıların önündeki kelebek oluverdi. ölü bir kelebek.. evet, yıkıntıların önündeki ölü kelebek.. bir molozun üzerindeki ölü bir kelebek. ya da arkasına yıkıntıları almış bir kelebeğin içinde ölü bir tırtıl.. kelebek olup ölmüş bir tırtıl.. veya onun gibi birşey..
29 Haziran 2008 Pazar
26 Haziran 2008 Perşembe
24 Haziran 2008 Salı
21 Haziran 2008 Cumartesi
19 Haziran 2008 Perşembe
koca, hesapsız 1 kalabalıkta kendine benzer 1ilerini arıyordu. ya da eksik 1 satıra bağlanmak istiyordu.. satır aralarında upuzun gezintilere çıktı. durabileceği 1 durak yok gibiydi, gezintilerini uzattı. sonra kalabalık 1 durakta durdu ve sordu.. insan kaç kere insan doğar diye. ve yine sordu insan kaç kere rüya olur.. kalabalık, küçükken hep gördüğü rüyalar kadar kalabalıktı. o zamanlar başka 1 sorunun bekçisiydi.. kalabalık ebediyetin adresini bilmiyordu ama insan, insan olarak öldükten sonra hep adresini bilmediği ebediyete gidiyordu. peki ama nasıl? kalabalığı doğuran insan değil miydi yoksa.. sorularını çantasına koydu ve uzun gezintisini daha fazla bekletmeden tekrar yola koyuldu. nihayet kendine vakit geçmez, kervan uğramaz 1 satır buldu ve durdu. tedirgin gözleri bu defa o çocukluk rüyası kalabalığı görmüyordu. sonra sosyal intiharını çantasından çıkardı ve 9 kadar kambur sırtını 7 kadar dik ağaca yaslayıp 4 kadar keskin ebediyete baktı..
17 Haziran 2008 Salı
16 Haziran 2008 Pazartesi
15 Haziran 2008 Pazar
13 Haziran 2008 Cuma
2 Haziran 2008 Pazartesi
sırtında onca insanın karasızlığı vardı.
yüzünde ise durgunluk deniz misali..
rüyasını herkes görecek sanıp irkildi.
sonra da sesini denedi son ses.
kollarını açmış bağırıyordu denizin üstünde.
ne kadar da sonsuz olduğunu unutmuştu herhalde.
oysa öyle uzun bakmıştı ki yüzüne..
göz kapakları gözüne dikilmişti sanki.
ve hep o aynı rüya hali.
bazen de dalgalı tabii..
biraz daha kelime ister gibiydi.
kim olduğunun önemli yok.
sadece birazcık daha kelime..